Yusuf Atılgan
Yusuf Atılgan

Yazdıklarından Çok Daha Fazlası: Yusuf Atılgan

“BELKİ DE İNSANLAR KENDİ KENDİLERİNE DÜŞÜNMEK, HAYALLER KURMAK İÇİN YETERİ KADAR YALNIZ KALAMADIKLARINDAN ANLAYIŞSIZ OLUYORLARDI.”

Eserlerinde psikolojik yabancılaşma ve insanın kendisine duyduğu yalnızlığı başarıyla işleyerek modern Türkiye Edebiyatı’nın önde gelen ustaları arasında yerini almıştır Yusuf Ziya Atılgan. Ardında bıraktığı 2 roman, 1 tamamlanmamış roman, 1 öykü kitabı ve 1 çocuk kitabı olan yazar keşke daha çok yazsaydı dedirtmiştir ve bu durum kendisine atalet suçlamaları yapılmasına neden olmuştur. O ise bu duruma; Benim yazdıklarımdan daha önemlisi günlük yaşamımdır. O benim için daha önemli. Günlük yaşamımdaki bazı ilişkiler. Bunlar için yazarlığımı feda edebilirim. Zaten böyle olmasa daha çok yazardım.” diyerek neden daha fazla yazmadığına açıklık getirmiştir.

Yusuf Ziya Atılgan 27 Haziran 1921’de Manisa’da doğdu. Manisa’nın Yunan işgali altında olmasından dolayı 1922 yılında ailesi ile birlikte yazarın hayatına ve romanlarına ışık tutacak olan Hacırahmanlı köyüne yerleşti. Babası Hamdi Bey Manisa İdadisi mezunudur, Düyun-u Umumiye idaresinde bir dönem çalıştıktan sonra bakkallık yapmaya başlayarak ailesinin geçimini bu yolla sağlamaya başlamıştır. Annesi Avniye Hanım’dır ve Turgut adında bir kardeşi vardır. Kardeşi Turgut, daha sonra ağabeyinin öykülerini yarışmalara bizzat göndererek onun yazarlık yolunda adım atmasına öncülük etmiştir.

Atılgan eğitim hayatına ilk olarak Hacırahmanlı Köyü’nde başlamıştır. İlk üç yılını burada okuduktan sonra son iki sınıf ile ortaokulu Manisa’da okumuştur. Daha sonra liseyi Balıkesir paralı yatılı okulunda okumuştur. Liseyi 1939 yılında edebiyat bölümünden mezun olarak bitirdikten sonra ailesinin tıbbiyede okumasını istemesine rağmen o, öğretmen olabilmek arzusuyla Edebiyat Fakültesi’ni seçmiştir. Babasının bir süreden sonra para gönderememesi yazarı zorlar. Bunun üzerine Atılgan, askeriyeye başvurur ve başvurusu kabul edilir. Fakülteye ikinci sınıftan itibaren askeri kıyafetle gelip gitmiştir. Bu dönemde fakültedeki hocaları arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Halide Edip Adıvar, Ali Nihat Tarlan ve Reşit Rahmedi Arat gibi önemli isimler yer almaktadır. Yusuf Atılgan’ın bu yıllardaki hayali iyi bir öğretmen olmak idiyse de, onu en çok etkileyen hocası Ahmet Hamdi Tanpınar olur ve gelecekteki yazarlık kariyerinde önemli izler bırakır. Tanpınar’ın derslerine çok önem veren Atılgan, bu dönemin yazarlığına olan etkilerini şu sözlerle anlatır: “En büyük şansım üç yıl Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi olmam. Örneğin Recaizade’den Proust’a, Gide’e, iyi müziğe atlayarak anlattığı derslerin ve ara sıra özel konuşmalarımızın yazarlık mizacımda büyük etkisi olduğuna inanıyorum.” Bu yönüyle bakıldığında Tanpınar’ın öğrencisi olmak kendisi için büyük bir şans olmuştur.

Atılgan 1944 yılında fakülteyi bitirdikten sonra, Akşehir’deki Maltepe Askeri Lisesi’ne öğretmen olarak atanır. Burada henüz bir sene çalışmadan hakkında İleri Gençlik Birliği adındaki bir örgütle ilişkisi olduğu öne sürülerek, dönemin Sıkıyönetim Mahkemesi’ne çıkarılmış ve ordudan ihracına karar verilmiştir. Bu olay onu fazlasıyla üzmüştür. Bunun üzerine 1946 yılında Manisa’daki köyüne dönerek çiftçiliğe başlamıştır. Annesinin isteği üzerine 1949 yılında Sabahat Hanım adında yoksul bir köylü kızıyla yaptığı evliliği, pek uzun sürmeyerek boşanma ile neticelenmiştir. Atılgan, bundan sonra kendini daha çok edebiyata ve yazmaya vermiştir. Tercüman gazetesinin açtığı öykü yarışmasına kardeşi Turgut’un teşviki ve ısrarları üzerine iki öyküsünü göndermesine izin vermiştir. Turgut Atılgan, “Evdeki” adlı öyküsünü Nevzat Çorum; “Kümesin Ötesi” adlı öyküsünü ise Ziya Atılgan imzasıyla yarışmaya göndermiştir. “Evdeki” öyküsü ile yarışmada birinciliği, “Kümesin Ötesi” öyküsü ile dokuzunculuğu (yarışmaya gönderilen yaklaşık 800 öykü arasından) kazanmıştır. “Evdeki” öyküsünde, ‘evdeki’nin yalnızlığını, pencereden bulunduğu kasabayı gözleyen bir kızı anlatmaktadır. “Kümesin Ötesi” öyküsünde ise öğretilmiş korkulara ve tavuk olmanın gereklerine aykırı hareket eden bir tavuk kahramanı ele almıştır. Yarışmanın sonucunda hak ettiği ödülü almaz, çünkü; onun için hikayelerinin dereceye girmesi yeterli gelmiştir. Bundan sonraki yazın hayatı için onu cesaretlendirmiştir.

Artık iyice kalemini keskinleştirmiş Atılgan, yıl 1958’i gösterdiğinde ülke için çok önemli olan Yusuf Nadi Roman Ödülü yarışmasına, yazdıktan sonra neredeyse 60 yıl geçmesine rağmen hala özgünlüğünü koruyan, “Aylak Adam” romanı ile katılır. Jüri üyeleri arasında Behçet Necatigil, Yakup Kadri, Orhan Kemal, Halide Edip, Sabahattin Eyüpoğlu gibi birçok önemli ismin yer aldığı yarışmada, Fakir Baykurt’un “Yılanların Öcü” adlı romanının ardından ikincilik ödülünü almıştır. Roman, yarışmadan bir yıl sonra, 1959 yılında, Varlık Yayınları tarafından kitaplaştırılmıştır.

“BİRDEN KALDIRIMLARDAN TAŞAN KALABALIKTA ONUN DA OLABİLECEĞİ AKLIMA GELDİ. İÇİMDEKİ SIKINTI ERİDİ.”

Roman işte bu cümleyle başlar. Romanın başkahramanı C. hayatta para sıkıntısı olmayan, işsiz ‘aylak’ bir adamdır. Roman bu gencin hayatına anlam verecek değeri arama çabasını anlatır. İç monolog tekniğinin kullanıldığı romanda okuyucu karakterle özdeşleşir ve onunla birlikte bir arayışa çıkar. Atılgan romanında simgesel değer taşıyan mekanlardan yararlanmış, psikolojik çözümlemeleri romanın gerçek değerinin anlaşılmasında fayda sağlamıştır.

“Aylak Adam” romanı aynı zamanda Atılgan’ın hayatını devam ettireceği kadınla tanışmasına vesile olmuştur. O dönem 17 yaşında olan, Ankara Devlet Konservatuarı öğrencisi ve gelecekte tiyatro oyunculuğu yapacak olan Serpil Gence ile bu roman sayesinde tanışır. Serpil Gence roman kahramanlarından “B.” yi kendine yakın bularak, yazara mektup yazar. Hiç beklemediği bir şekilde mektubuna karşılık bulur. Bu mektuplaşmalar 14 yıl kadar sürdükten sonra evlilikle neticelenir. Bu evlilik öncesinde yaklaşık 3 yıl süren bir dönem ayrılık yaşarlar. Atılgan 1973 yılında yazdığı “Anayurt Oteli” ni bu ayrılık döneminde yazar. Bu romanda kendisi ile özleştirdiği Zebercet karakterinin yanı sıra Serpil Hanım’dan ayrı iken yaşadığı acı zamanları hikayenin arka planını oluştururken kullanmıştır. Bu romanda yalnızca ikisinin çözebileceği şifreler kullanmıştır. Çift evlendikten sonra İstanbul’a yerleşmiş, 1979’da Mehmet isminde çocukları olmuştur.

“Anayurt Oteli” roman kahramanı Zebercet’in kendini dünyadan soyutlayarak sığındığı, adeta kendi anayurdu haline gelmiş otel ve çevresinde geçer. Bu romanında da yazar muazzam kişilik çözümlemeleri ile okuyucunun Zebercet’le hemhal olmasını sağlar.

Anayurt Oteli - Yusuf Atılgan
Anayurt Oteli – Yusuf Atılgan

Oğluna daha iyi bir gelecek sunabilmek için 1980 yılında Milliyet (daha sonra Karacan) Yayınları’nda danışmanlık ve çevirmenlik yapmıştır. Sonrasında ise Can Yayınları’nda redaktörlük yapmıştır. “Anayurt Oteli” Ömer Kavur tarafından Türk sinemasında önemli ve ayrıcalıklı yer edinecek olan bir film olarak sinemaya uyarlanmıştır. Bu film Antalya Altın Portakal, Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Federasyonu, Venedik, Valencia ve Nantes, Üç Kıta Film Şenliği ödüllerini almıştır.

Atılgan’ın bir de yazmayı tamamlayamadan hayata veda ettiği, 2000 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan “Canistan” adlı romanı bulunmaktadır. İlk romanı “Aylak Adam” ile Atılgan bireyin yalnızlığını, kendine yabancılaşmasını gündelik yaşantının mekanlarını simgeleştirerek ve yalnızlık temasını olay örgüsü içinde usta bir şekilde kullanarak kaleme almıştır. İkinci romanı “Anayurt Oteli”nde ise yaşamanın anlamsızlığı, dünyadan soyutlanmak, insanın davranışlarının nedensizliği ve bunu rasyonel bir şekilde anlamlandıramaması üzerine kurgulamıştır. İlk romanın aksine ikinci romanının geçtiği oteli anayurt olarak belirlemiş, buraya hapsolmuş karakteri okuyucusuna aktarmıştır.

Yazarın yine yalnızlık ve çıkmazları işlediği, iç gözleme dayanan “Bodur Minareden Öte” (1960) adlı öykü kitabı ile “Ekmek Elden Süt Memeden” (1981) adlı çocuk kitabı bulunmaktadır.

Yusuf Atılgan hastalıklarla boğuştuğu 1989 yılının 9 Ekim’inde geçirdiği kalp krizi sonrasında hayata gözlerini yummuştur.

Kendisi gibi bir ustayı okuyabildiğimiz için şanslı olmamızın yanı sıra, daha fazla okuyamamanın hüznü içerisindeyiz. Doğum gününde kendisini saygı ile anıyoruz. İyi ki bu topraklardan Yusuf Atılgan geçmiş.