İtalya’nın Lezzet Dolu Kasabalarını Keşfe Çıkıyoruz
İtalya

İtalya’nın Lezzet Dolu Kasabalarını Keşfe Çıkıyoruz

İtalyan Riviera’sının en renkli sahillerinin olduğu Ligurya bölgesinde yer alan Cinque Terre İtalyanca “Beş Toprak” anlamına geliyor.

Işıl ışıl, grapon kağıtlarını anımsatan birbirinden çekici görüntüleriyle gözlerinizi kamaştıracak UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alan bu bölgeye ulaşmak için Türk Hava Yolları’nın Bologna seferini kullanabilir, ardından yaklaşık 1.5 saatlik araba yolcuğun ardından önce Lucca’ya, ardından Pisa’ya ve sonrasında ise La Spezia şehrinin batısında yer alan Cinque Terre bölgesine ulaşabilirsiniz.

Cinque Terre Ulusal Parkı’nın içerisinde konumlanan beş kasabayı gezmek için en kolay yol, küçük bir araç kiralamak ve araçla ulaşamayacağınız bölgelere ise deniz manzaralı tren yolculuğu yaparak keşfetmek olacak.

İstanbul’dan yaklaşık 2 saatlik uçak yolcuğunun ardından Bologna Guglielmo Marco Havalimanı’na indiğinizde aracınızı teslim aldıktan sonra rotanızı şehir merkezine çevirip, tarihi yapılarıyla dikkatinizi çekecek Bologna’yı da görmenizi öneririz. Şehrin gençlerle dolu sokakları, aynı zamanda bir üniversite şehri olmasından kaynaklanıyor.

İtalya’da araç kiralamak için önerimiz, dar sokaklar ve park sorunu sebebiyle küçük araçlardan yana… Bir İtalyan klasiği olan Fiat 500 kiralayıp, içerisinde kendinizi bölgenin yerlisi gibi hissedip keyifle tatilinize başlayabilirsiniz.

Havalimanından çıktıktan sonra, yaklaşık 15-20 dakika içerisinde şehrin kiremit renkte surlarla çevrili yapıları sizi karşılayacak. Görkemli binalarıyla ilginizi çekecek Bologna için önerimiz aslında 2 yada 3 gününüzü ayırmanız. Zaten muhtemelen bu şehire ilk gelişinizse, kısa turunuzun ardından, ilk fırsatta tekrar vakit ayırmayı planlayacaksınız.

Bologna’ya gelmişken bir klasik olan Ristorante Diana’ya uğramamak olmaz. Sade ve tipik bir İtalyan dekorasyonuyla bu mekan, aynı zamanda şehrin önemli iş adamları ve hanımların da tercihi… Diana’nın yemekleri ve servisi sizi kendisine hayran bırakacak ve tatil dönüşü için havalimanı öncesi vaktiniz kaldıysa tercihiniz muhtemelen yine bu restorandan yana olacak.

Öğle yemeği servisinin ardından kapalı olduğu için  14:00 öncesi restorana giriş yapmanız gerektiğini ve rezervasyon yaptırmanızı hatırlatmak isteriz.

Yemek sonrası Via dell’Indipendenza Caddesi’nde yer alan Diana’nın önünden şehri gezmeye başlayabilir, tarihi yapıları inceleyebilirsiniz. Bu caddede yanyana sıralanan cafelerden birinde kısa bir kahve molasının ardından yolcuğulumuza devam ediyoruz.

Cinque Terre’ye varmadan önce rotanızın içerisinde yer alabilecek Bebek’teki Lucca’nın adını aldığı, Lucca kasabasını görmek, burada kısa bir mola verip yolcuğunuza devam etmek hoş bir fikir olabilir. Lucca, dar sokakları ile sempatik bir İtalyan kasabası… Meydana giden caddede yer alan her bina kapısı göz kamaştırıcı büyüklükte ve birbirinden farklı… Her biri fotoğraf albümünüzde farklı bir kare yaratacağı için, telefonunuzun şarjının dolu olmasını, fotoğraf makinenizi yanınızda bulundurmanızı hatırlatırız.

Küçük dükkanların yer aldığı caddesinde gurme tatlara meraklıysanız, mantar, peynir ve zeytinyağı çeşitlerinin yer aldığı La Bottega Tartufo görülmeye değer… İçeriye adım attığınızda minik atıştırmalıklarında servis edildiği dükkan farklı koku ve tatlarla hem gözlerinize, hemde damaklarınıza hitap edecek. Yol boyunca La Durre gibi Fransız bir klasiği de görebileceğiniz gibi, Ristori Profumeria, Rocci Pizzicheria, La Grotta adındaki diğer yerel gurme dükkanları, aynı zamanda  çikolata mağazasını andıran adı ve alımlı vitrini ile dikkatinizi çekecek, aslında bir mücevher mağazası olan 1896 yılında kurulan Chiccohetti mağazası olacak. Küçük bir kasaba olan Lucca bu yüzden her köşesi süprizlerle dolu sevimli bir tarihi İtalyan kasabası…

Lucca’dan sonra yaklaşık 25 dakikalık araba yolcuğunun ardından Pisa’ya varıyoruz. İtalya’nın Ligurya bölgesini arabayla gezerken, birbirine yakın keyifli molalar vererek, seyahatinizi renklendirebilir, göreceğiniz küçük kasabalar ile gözlerinizi ve damaklarınızı bayram ettirebilirsiniz.

Pisa’ya geldiğinizde Pisa Kulesi’nin altındaki meydana aracınızı park edip, sanki her yıl birkaç santim daha yan yatan Pisa Kulesi’nin yanında fotoğraf çektirmek için mola verebilirsiniz. Meydanın etrafı pizza restoranları ve cafelerle çevrili… Cinque Terre bölgesinin aksine düz, engebesiz bir alana yayılmış olan Pisa’da kısa bir gezintinin ardından Cinque Terre bölgesinin 5 köyünden Riomaggiore ile bu bölgeyi keşfetmeye başlıyoruz.

Pisa’dan sonra yaklaşık 1 saatlik araba yolcuğunun ardından birbirinden sempatik köyleri görmek için yolculuğa tren ile devam etmeminizin zamanı geldi.

Aynı gün içerisinde yoğun bir programla 5 köyü keşfedebileceğiniz gibi, şayet bu bölgede birkaç gün kalmayı planlarsanız yine de kaldığınız otelden, tren saatlerini görebileceğiniz programı yanınıza almanızda fayda var. Aksi takdirde yaklaşık 1 saat arayla kalkan trenler için gereksiz bir zaman kaybı yaşamış olursunuz. Trene binerken bu bölge dışına da hareket eden trenler olduğunu, yanlış trene binmemek için istasyondan varacağınız noktayı birkez daha kontrol etmenizi öneririz.

İlk durağımız Riomaggiore… Burası küçük, canlı, hiç yada çok az Türk’e rastlayabileceğiniz tipik bir İtalyan kasabası. Yaklaşık 45 dakikalık bir gezintinin ardından öğle yemeği için vaktinizi Manarola’ya ayırmanız doğru bir seçim olur. Eski bir sahil kasabası olan bu bölge balıkçılıkla geçimini sağladığı için lezzetli deniz ürünleriyle meşhur. Croteca Con Cucina’da sahile bakan bir masada, beyaz kolalı masa örtüleri, iyi bir servis alabilmek mümkün… Hemen yanında yer alan 2 restoranda yine deniz manzaralı uygun fiyatlı menüleri ile diğer alternatifler arasında… Ancak öğle saatine denk geldiğinde, trenden inen onca kişiden önce restorana ulaşmak ve rezervasyon yaptırmakta fayda var. Aksi takdirde 5-6 masalı bu küçük restoranlar biranda dolabilir.

Yemekten sonra görmek için uğranacak geriye alan 3 köy ise Corniglia, Vernezza, Monterosso al Mare… Trenle gezerken her birinde inebilir, kısa bir gezintinin ardından diğerine geçebilirsiniz. Ortalama 15 dakika arayla kalkan trenlerin tam saatlerini elinizdeki cetvelden takip etmenizi öneririz.

Cinque Terre bölgesini gezdikten sonra yolcuğumuza Portofino ile devam ediyoruz. Riomaggiore’den yaklaşık 1 saat 15 dakikalık bir yolculuktan sonra Ligurya bölgesinde Genova’ya bağlı ortalama 700 kişinin yaşadığı küçük ama özel bir sahil kasabasına varıyoruz. Cinque Terre gibi bir tiyatro sahnesini andıran, sevimli sahil kasabası, diğerlerinden farklı olarak gelir seviyesi oldukça yukarıda… Bunu bölgede konaklama yapabileceğiniz tesisler, bakımlı villalar ile yol boyunca karşılaştığınız arabalardan da farkedebilirsiniz.  Portofino’ya vardığınızda ilk olarak merkezde yer alan limana yakın meydanda aracınızı park edip, bölgeyi gezmenizi öneririz.

Koyun bir ucundan diğerine yürüyüş mesafesi 10 dakikayı geçmiyor. Buradan da anlaşılacağı üzere Portofino oldukça küçük bir sahil kasabası…

Koydaki sempatik restoran yada cafelerden birinde kısa bir molanın ardından, akşam yemeği için tercihinizi bölgeyi tepeden görebileceğiniz, Portofino’nun adeta bir simgesi haline gelen, şefleri ile dünyaya nam salan, Hotel Splendido’dan yana kullanmanızı öneririz. Tepeye doğru tırmanırken, görkemli doğası, otele vardığınızda ise ortancalarla yer alan bahçesi ve otelin klasik uçuk pembe tonlarında yapılmış sade ancak gizemli dekorasyonu dikkatinizi çekecek.

Karşılama, servis ve yemekler ise Hotel Splendido’nun neden dünyanın en önemli artistleri, sanatçıları, devlet büyükleri tarafından tercih edildiğinin bir göstergesi…

Otelin müdürü Ermes de Megni, İtalya’nın diğer küçük kasabalarının aksine Türk misafirlere oldukça alışkın. Hotel Splendido’nun pek çok Türk misafiri olduğu gibi, 700 nüfuslu Portofino’da evi olan yaklaşık 35-40 Türk aile olduğunu öğreniyoruz. Belki bunda Hotel Splendido’nun şeflerinin geçtiğimiz 2 yıl boyunca Ulus’taki Sunset restorantta özel menüler hazırlayıp, Portofino’daki lezzetlerini Türk misafirlerine tanıtmalarının payı olabilir.

Portofino’dan sonra yaklaşık yarım saat uzaklıktaki Ligurya bölgesinin başkenti olan Genova (Cenova)’ya varıyoruz. İsminin anlamı İtalyanca diz anlamına gelen olan Cenova aynı zamanda kendi ismini taşıyan şehrinde merkezi konumundadır.

İsviçre’nin Cenevre şehri ile çok karıştırılan bu şehir, eski tarihi yapısı “Le Strade Nuove (Yeni Sokaklar)” ve “Palazzi dei Rolli (Rolli’lerin Sarayları)”yla UNESCO Dünya Mirasları listesine alınmıştır.

Cenova  zengin sanat, müzik, gastronomi, mimari ve tarihsel özellikleri sebebiyle 2004 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmuştur. Tarihte İtalyan Şehir Devleti Ceneviz’in başkenti olan Cenova, aynı zamanda Kristof Kolomb’un da doğduğu yerdir.

Via XX Settembre Caddesi’nde yer alan cafeler arasında Caffe Boasi’de mola verip Cenova sokaklarını keşfe çıkabilirsiniz. Ligurya bölgesinde yer alan birbirinden küçük ve sempatik köy ve kasaba gezilerinden sonra Cenova sizi büyük caddeleri ve görkemli tarihi binalarıyla şaşırtacak.

Parma’ya doğru hareket etmeden önce, buraya kadar gelmişken Milano’ya uğrayıp Via Monte Napoleone Caddesi’nde yer alan Cafe Cova’nın lezzetli tatlarını tatmamak olmaz. Yaklaşık 2 saatlik araba yolcuğunun ardından bölgeye varıyoruz.

Pasticceria Cova eski bir asker olan Antonino Cova tarafından 1817’de kurulmuş. Milano’nun en ünlü buluşma adreslerinden biri olan Cova’da tanınmış artistleri, müzisyenleri, yazar ve politikacıları görmek mümkün… Keyifli molanın ve dünyanın tanınmış markalarıyla ile ünlü Via Monte Napoleone Caddesi’ndeki gezintinin ardından yaklaşık 1 saatlik yolculuk ile Parma’ya varabilirsiniz.

Parma, Emilia Romagna bölgesinde yer alan gurme lezzetleri, tarihi binaları, katedral ve kiliseleriyle ünlü bir şehirdir. Parma’nın Etrüsk ismi antik Romalılar tarafından da kullanılmış, hatta Roma ordularının kullandığı kalkanlara Parma adını vermişlerdir. Günümüzde ise Parma Jambonu, Parmesan peynirinin merkezi olarak bildiğimiz Parma, Avrupa’nın en eski üniversitelerinden Parma Üniversitesi’ne ev sahipliği yapması sebebiyle aynı zamanda bir öğrenci şehridir.

Görkemli Palatibe Kütüphanesi, Parma Milli Galerisi, Arkeoloji Müzesi, Bodoni Müzesi, Teatro Farnese, Fransız stili bahçe şekline dönüştürülen Düklük Sarayı, Belediye Sarayı ve bunun gibi birbirinden zengin tarihi yapılarıyla görülmeye değerdir. Via D’Azeglio Caddesi’ndeki La Greppia tüm bu keyifli gezinin ardından Parma’nın en özel lezzetlerini tadabileceğiniz keyifli bir aile restoranıdır.

İtalya’nın tarihi, sempatik, lezzet dolu, keyifli kasabalarını gezdikten sonra Parma’dan Bologna’ya doğru yola çıkıyoruz. 1 saatlik araba yolculuğunun ardından uçağımızı beklemek için vakit bıraktıysak rotamızı tatilimize başladığımız Bologna’daki Diana Restoran’da tamamlayabiliriz.