İnsanlığın Duygusal Evrimi: Yılanlar, Gündoğumları ve Shakespeare

İnsanlığın Duygusal Evrimi: Yılanlar, Gündoğumları ve Shakespeare

Yılanlar, Gündoğumları ve Shakespeare –Evrim Beğenilerimizi ve Korkularımızı Nasıl Şekillendirir?

“Bizler atalarımız ne yediyse oyuz; ama aynı zamanda ne kustuysa da oyuz.”

Gordon H. Orians

Kitabın orijinal ismi; Snakes, Sunrisesand Shakespeare. Bazı kitap isimlerinin melodisi oluyor hangi dilde yazılırsa yazılsın; bir de duyguları oluyor bu kitapların. Okuduğunuzda sadece sizin hissedebileceğiniz, size özgü olan duygular yaratan kitaplar. Okuduktan sonra; “Ne hissediyorsun?” sorusunun asla bir cevabı olmuyor mesela. Yazar Gordon H. Orians kitabın ilk bölümü olan Islıkla Bal Aramak bölümünde buna değiniyor zaten: “Tanımı sorulana kadar herkes duygunun ne olduğunu bilir.” Evet çok iyi bildiğimizi zannetsek bile duygularımızı tanımlamakta zorlanırız. Mesela; “insanın tatlıya zaafı ne zaman başladı ve tatlıya neden bu kadar düşkünüz?” sorusu soruluyor ilk bölümde. Doğal dünyanın içimizde uyandırdığı arzulama ve tiksinme; sevinç ve korku gibi duygular tatlıya olan zaaf ve düşkünlüğümüzün temel duygu sebeplerini oluşturuyor desem(!)?

Metis Yayınları tarafından yayınlanan bir Gordon H. Orians kitabı olan Yılanlar, Gündoğumları ve Shakespeare; estetik zevklerimizin, damak tadımızın, korkularımızın, beceri ve zaaflarımızın kökenlerine evrimsel bir mercekten bakarken; bunların geçmişte bize nasıl hizmet ettiğini ve günümüzde hayatımızı nasıl etkilediğini inceliyor. Şimdiye kadar evrim bilimciler Homo sapiens’in (ilk insan) nasıl oluştuğuna, evrimlerden geçerek nasıl geliştiğine kadar birçok araştırma yaptılar. Yani aslında genelde fizyolojik araştırmalar yapıldı insanlık evrimi üzerine. Peki duygusal evrim?

Yılanlar, Gündoğumları ve Shakespeare on bir bölümden oluşuyor. Homo sapiens’in Afrika savanlarında başlayan macerası; içine atıldığı, yaşamak zorunda olduğu büyük dünya sancıları, öğrenmenin ilk insandaki yüksek maliyeti; araziyi tanımak, yerleşmek ve yurt tutmak, ilk koklama, doğayı düzene sokma, nihayetinde ekolojik zihinlerimizin yarattığı etkiler…  Yani tüm bunların Homo sapiens’in duygu evriminin insanlığı nereden nereye getirdiği kitabın on bir bölümünde ayrı ayrı inceleniyor.

“Çevremizdeki dünyaya güçlü duygularla karşılık veririz. Kimi nesne, yer ve olaylar bizde hoş duygular uyandırır ve onları güzel olarak adlandırırız; kimileri ise içimize korku, tiksinme veya dehşet duygusu salar ve onlara çirkin deriz. Peki ama estetik duygusuna sahip olmamızın sebebi ne?”

Afrika Savanlarının Hayaletleri isimli ikinci bölümünde geçen bu paragrafta sorulan sorunun cevabı, Yunanistanlı entelektüeller tarafından milattan önce altıncı yüzyıldan itibaren aranmaya başlanmış. Fakat yaptığı çalışmalarla insanın duyu deneyimini ilk ele alan kişi Baumgarten olmuştur. “Zevk” sözcüğünü 1750’li yıllarda dünya dillerine kazandıran Baumgarten; Charles Darwin, William James ve Wilhelm Wundt gibi isimlerin duygulara dair bilimsel incelemeler yapmalarının önünü açmıştır.

Öğrenmenin Yüksek Maliyeti isimli bölüm insanın öğrenme sürecinin ciddi maliyetlere sebebiyet verdiği ile ilgili. Bir önceki bölüme atıfla şöyle bir soru sorularak başlanıyor bu bölüme:

“Neden zihnimizde savan hayaletleri olsun?” Ve paragrafa devam ediliyor:

“Bunun bir nedeni öğrenmenin masraflı olması. Masraflı derken bunu sadece üniversite öğrenim görme maliyeti anlamında söylemiyoruz. İnsan, doğduğu andan itibaren yeni bilgiler kazanmaya, yorumlamaya ve kullanmaya muazzam bir zaman harcar. İnsan türü olarak, öğrenme kapasitemizle pek övünür, onu yere göğe sığdıramayız ama öğrenmek masraflı bir iştir. Merkezi sinir sistemimiz, yetişkin beden ağırlığımızın yalnızca yüzde ikisini oluşturur ama metabolik gereksinimlerimizin yüzde yirmisinden sorumludur. Duyular aracılığıyla bilgi edinebilen ve bunları hafızada saklayabilen, bilgiye dayalı kararlar almak gerektiğinde de bu bilgileri geri çağırabilen bir sistem kurup sürekli çalışmasını sağlamak, biyolojik olarak ‘masraflı’dır”

Afrika savanları, Afrika’nın tamamından, Avrupa’ya ve Asya’ya olmak üzere dünyanın her bir köşesine yayıldılar. Araziyi Okumak başlıklı dördüncü bölüm arkeologların, atalarımızın bu yayılmayı nasıl gerçekleştirdiği; geçtikleri çevreleri, kullandıkları kaynakları yaptıkları çeşitli türde araştırmalarla bize detaylıca anlatıyor.

“Bizi tehlike görünce kaçmaya veya tehlikelerden uzak durmaya sevk eden sinir sistemleri, hayvanlarda ilk evrilen davranış sistemleri arasındadır. Başının derde girmesinin istemeyenler, hayvan motiflerini tanımak, hangilerinin tehlike işareti olduğunu bilmek ve ona göre davranmak zorundadır. Günümüz insanında korku uyandıran nesne ve durumlar –yılanlar, büyük memeliler, saldırgan yabancılar- atalarımız için gerçek birer tehlikeydi.”

Beşinci bölüm olan Çayırdaki Yılan ve Diğer Tehlikeler; yukarıdaki paragrafta da yazılı olduğu gibi korku ve koruma iç güdümüzün nerelere dayandığı ile ilgili bize ip uçları veriyor.

Yerleşmek ve Yurt Tutmak bölümünde eviniz için seçtiğiniz renkten tutun da; Central Park’ın ağaç ve çevre düzenlemesine, su ve suyun önemine aklınıza gelmeyecek şeyler aslında ilk olarak Afrika savanlarında yaşamış o ilk insan duygu yapılanmasına dayanıyor.

Fidye Olarak Biber bölümünde kayıtlara geçmiş ilk bitkinin biberin günümüze kadar yolculuğunu okumaktayız. Sekizinci bölüm Müzikal Maymun’da şu bilgi verilmekte: “Ses, insanlık tarihi boyunca değerli bir bilgi kaynağı olmuştur. Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki Dzanga – Sangha ormanında yaşayan çocuklar, orman seslerinin çoğunun yiyecek veya tehlike açısından ne anlama geldiğini bilirler.”

Dokuzuncu bölüm İlk Koklayış kadınların koku duyularının erkeklerden daha gelişmiş olduğu üzerine tezlerini sıralıyor. Doğayı Düzene Sokmak bölümünde fazla hayvan ve bitki türü barındıran bölgelerin özelliği üzerine ilginç bulgulara değinilmekte. Son bölüm olan Balkuşu ve Yılan; ekolojik zihinlerimiz, estetik ve çevre, çevre politikaları, hayvan – insan bağına değinerek konuları toparlıyor.

Yılanlar, Gündoğumları ve Shakespeare kitabı hayatta kalmak zorunda olan atalarımızın neleri elde edip, nelerden kaçmak zorunda kalarak duygusal zihnimize neleri miras bıraktıklarını anlaşılabilir bir dil ve yorumla anlatıyor. Atalarımızın başlangıçta bilinçli olan kimi tercihleri zamanla içgüdüsel tercihler olarak bütün insanlığa miras kaldı. İşte bu yüzden hemen hepimiz söz gelimi bal gibi tatlı, yüksek kalorili yiyecekleri severken yılan gibi hayvanlardan içgüdüsel olarak korkuyoruz.