Fransız Yeni Dalga Sineması
Fransız Yeni Dalga Sineması

Fransız Yeni Dalga Sineması

Sinema tarihçileri Alman dışavurumculuğu ve sürrealist sinema dışında iki önemli avangard/öncü sinema hareketinden söz eder. Biri 1920 lerde konstrüktivizm bağlamında zemin bulan Rus devrim sineması, diğeri ise 1960 larda Andre bazenin fikir babalığını yaptığı Fransız Yeni Dalga akımı.İkisinin de geliştiği zemindeki öncüleri sıkı entellektüel ve adanmış insanlardan oluşmakta idi. Yazı konusu, yeni dalga bir grup Fransız gencinin chaurse de cinema dergisinde Andre Bazen öncülüğünde başladı. Eleştirmenlikle filizlenen ve oradan da sinema tarihinde film dili konusunda dönüştürücü ve yeni anlatma biçimi kapılarının açılmasını sağlayan öncü bir sinema hareketi doğdu.Avangard hareketlerin 1. Ve 2. Dünya savaşı yıllarında, ortaya çıkması ise yaşanan büyük krizlerin yarattığı baskının insanlığın kendisini ifade edecek imkanları ve araçları sonuna kadar zorlaması ile bağlantılı. Bu duruma ontolojik olarak yerinden olan insanın, kendisine güvenlikli alanlar oluşturarak kaçması da denilebilir elbette.Görünürde De Gaulle’in Kültür bakanı  Andre Malraux Fransız sinemasını ayağa kaldırmak üzere “ Ulusal sinema Merkezini” kurarak Yeni dalga sinemasının oluşumuna uygun ortam sağlamıştır. Ayrıca üniversitelerdeki sinema bölümlerindeki öğretim üyelerinin aktif birer eleştirmen olması, Fransada varolan sanat filmi geleneği gibi etkenler de Yeni dalganın ortaya çıkmasında pay sahibidir.

Ancak esasen Andre Bazen’in fikirsel öncülüğündeki Godard, Traffu, Chabrol, Rohmer, Rivette gibi gençler bir süre eleştirmenlik ve film izleme etkinliğinde bulunurlar. Film estetiği üzerine sayılı düşünürlerden olan Andre Bazin’in etkisiyle Le Chaiers du sinema dergisi ile Arts dergisi etrafında etrafında toplanan kişiler, Fransız sinemasını yeniden ayağa kaldırmak için çalışırlar ve Yeni dalga sinemasının doğuşu sağlanır.

Özellikle Bazen alan derinliği ve plan sekans kullanımının gerçekçi sinema yapımına olanak sağladığını ve özellikle montaj vasıtası ile farklı imgelerin birleştirilmek suretiyle gerçekleştirlen sinemanın karşısında durmaktadır. Özellikle Orson Welles’in merceğin alan derinliği sayesinde sahnede bulunan görsel alanın aynı seçicilikte kapsayarak montaj sinemasının yaptığından ayrı düştüğünü belirtmektedir.

Diğer bir önemli düşünür olan Astruc ise kalem kamera ile düşüncenin doğrudan ifade edilebileceği fikrini öne sürer.

Öncelikle modern sinemanın en önemli örneği olarak görülen bu akım sinema ile ilgili alanda en özgün denilebilecek örnekleri sunmuştur.

Andres Balint kovacs “Modernizmi Seyretmek” adlı eserinde modern sinemada devamlı ve devamsız anlatı olarak iki temel biçimden bahseder. Devamlılık ve devamsızlığı belirleyenin ise anlatının yapısının neden olduğundan bahseder.  Büyük zaman ve mekan atlamaları kadar birbiriyle çok az ilişkili yada hiç ilişkisiz zihinsel ve zaman boyutlarını temsilde bir anlatıyı parçalı hale getirir. Çekimlerin uzunluğundan ziyade zamansal, mekansal ve işitsel görsel devamlılık esas belirleyendir. Bu belirleyenler devamlı ve devamsız anlatının ve görsel yapının 4 tipini ortaya çıkarır;

  1. Devamlı görsel düzenlemelerin öne çıktığı devamsız anlatı; Geçen yıl Marienbad’ da (Resnais)
  2. Devamsız görsel dokunun olduğu devamlı bir anlatı; Serseri aşıklar.(Godard)
  3. Devamsız görsel dokunun olduğu devamsız anlatı; Hafta sonu (Godard)
  4. Devamlı görsel düzenlemelerin öne çıktığı devamlı anlatı; Antonioni 1957-64 yılları arasındaki filmler

Yeni dalga hareketinin en bilinen ve tek başına Dünya sinemasını ve yönetmenlerini etkileyen yönetmeni Jean Luc Godard sinemanın doğası ve biçimi üzerine düşünen, sinemayı estetik üzerinden okuyan ve yeni anlatma biçimleri geliştiren bir  düşünürdür. O gösterge bizi bir nesneyi kendi anlamı aracılığı ile görmeye zorlar der ve sinemayı estetik ve hatta politik bir araç olarak tanımlar. Buradadan hareketle ise izleyicinin aracı farketmesi için ısrar eder.  Godard özellikle anlatma biçimleri üzerinde düşünen ve filmler yapan bir yönetmendir ve bugünkü ana akım sinema da çok bilinen bazı ezberleri yıkmıştır. Örneğin serseri aşıklarda uygular . Burada bazı sekanslarda atlamalı anlatımı kullanır. Örneğin polisin vurulma sahnesinde anlatının ve detaylı göstermenin net bir şekilde yapılmayıp sadece akla getirildiği bir sekans vardır. Polisin vurulması bölümünde, oyuncunun silahı alması, polise doğrultması, ateş etmesi ve polisin geliş yönü dikkate alındığında günümüzde olmazsa olmaz kural olarak belirtilen kamera – aks kullanımı ilkesini açıkça yerle bir eder, bu anlatı biçimiyle aks atlaması yapar ve bunu öylesine ustalıkla yapar ki, Andre Bazinin anlam görüntüde değil, kurgu ve mizansen tarafından izleyicinin bilinç alanının üzerine yansıtılan görüntünün gölgesindedir sözünün pratiğe dönüşmüş hali pratiğe aktarılır. Godard açıkça filmleri ile anlatı üzerine yoğunlaşmaktansa anlatma biçimlerinin izleyici üzerindeki etkisi üzerinden sinema yaparak ve yeni anlatma biçimlerinin ne türde zihinsel algılama etkisi oluşturduğu üzerinde kafa yorar.

Diğer önemli bir yönetmen olan Alain Resnais Geçen yıl Marienbad’ da filmiyle kaydırmalı çekimler ve zaman atlamalı kurgu ve öyküleme dışı anlatım tekniği sayesinde yeni bir anlatma biçimi geliştirmiştir. Bu film ile insan zihninin ve belleğinin çalışma biçimine yakın bir anlatma tekniği gerçekleştirir. Kurgu ve çekim tekniği yani anlatı aracının kullanım biçimi sayesinde bellek akışı tarzında sıradışı bir film ortaya çıkmıştır. Özellikle barok tarzı mekanlar, fondaki ilahi müziği ve kaydırmalı çekimler rüya tarzında bir film ortaya çıkarmış ve burada da temel olarak anlatıdan ziyade filmin biçimi/formu üzerinden izleyende oluşturacağı etkiler üzerinde düşünüldüğü kafa yorulduğu açıktır.

Temel olarak film dili ve onun gramerini oluşturan biçim/form üzerinde özgün eserler veren bu sinem akımı özellikle yönetmenler için hazine değerinde olmakla birlikte bazı temel sorunlar içermektedir.

Andy Warhol’un pop art ile ilgili söyledikleri Yeni Dalga sineması için açıkça ifade edilebilir, “pop  art sadece dışı alır ve onu iç haline getirir ya da içi alır dış haline getirir. Dış yani kabuk üzerine odaklanma problemi öz yani norm üzerine odaklanmayı engellemekte özellikle form üzerinde normdan bağımsız düşünme biçimleri gelişmesine hatta formun normun yerini aldığı görülmektedir.

Bir diğer problem ise kişisel olarak algılamama göre dünyanın en materyalist – hatta zaman zaman rus devrim sinemasına rahmet okutacak seviyede- bir sinema damarı ortaya çıkmıştır. Toplamda Dünyanın anlamsızlığı ve umutsuzluk duygusu oluşturur adeta. Burada Godard’ın beslendiği estetik köken olarak hiçlik felsefesi ile bilinen Jean-Paul Sartre öne çıkmaktadır.

Her ne kadar bu sinema bu haliyle müthiş düşünme ve yeni görme biçimleri oluşturmakla beraber dünyayı algılama biçimime göre ruh içermeyen ve tamamen metafizik alana kapalı bir yapı oluşturmaktadır.