Francis Ford Coppola Hayattan Neler Öğrendi?
Francis Ford Coppola

Francis Ford Coppola Hayattan Neler Öğrendi?

Esquire dergisini yakından takip edenler bilir. Derginin “Hayattan Ne Öğrendim?” diye sabit bir köşesi var ve cevabı hem kolay hem zor bu soruyu sanat, spor, siyaset dünyasının ünlü isimleri cevaplıyor. Derginin bir sayısında da bu soruyu “The Godfather” üçlemesi, “Apocalypse Now”, “Siyam Balığı” filmlerinin yönetmeni, Hollywood’un “Sakallılar” kuşağından Francis Ford Coppola cevaplamış. Bakın Coppola hayattan neler öğrenmiş?

• Bir keresinde babama yalan söyledim. 12-13 yaşlarındayken, Western Union’da çalışmaya başlamıştım. Bir telgraf geldiğinde onu alıyor, bir kağıda yapıştırıyor ve bisikletle dağıtıyordum. Bu benim görevimdi ve bu görev, bir gün aklıma çılgın bir şey getirdi. Paramount Pictures’ın müzik departmanından sorumlu olan adamın adının Louis Lipstone olduğunu biliyordum. Bunun üzerine, kendi adıma şöyle bir telgraf düzenledim:

“Sayın Coppola, sizinle çalışmak istiyoruz; anlaşmayı imzalamak için, sizi Los Angeles’a bekliyoruz. Saygılar, Louis Lipstone.”

Daha sonra, bu telgrafı kendime postaladım. Babam bu telgrafı gördüğünde çok mutlu olmuştu; ancak, ona gerçekleri açıklamak zorunda kaldığımda bana çok kızdı. Neden böyle bir yalana başvurduğumu biliyorum ama yaptığımız bazı yanlışların altında, bazen iyi ve güzel sebepler yatabiliyor.

• “Apocalypse Now” filmini çektikten 10-15 yıl sonra, İngiltere’de bir otel odasında filmi baştan sona tekrar izledim. Açıkçası, düşündüğüm kadar garip bir iş olmadığını fark ettim. Söz konusu sinema olduğunda, sınırsızca düşünmek gerekiyor. Yeteneğimin ötesine geçen bir hayal gücüm var. Pek çok şeyi uydurabiliyorum ve bu durum işe de yarıyor. Bunu karakteristik bir özellik olduğunu düşünüyorum.

• Woody Allen gibi, her yıl orijinal bir senaryo ile izleyicilerin karşısına çıkabilen yönetmenlere hayranlık duymak gerektiğini öğrendim.

• Hayata ilişkin beklentilerinizin, hayata olan bakışınızı şekillendirdiğini öğrendim.

• İnsanların benden yeni bir “Godfather” filmi istemelerine anlam veremiyorum. Zira film, net bir biçimde sona erdi ve geride hiçbir soru işareti bırakmadı.

• “Godfather 2″yi çekmeye başlamadan önce, film ekibine şöyle dedim:

“Hikayeyi geliştirmek adına ne yapacağımız size söyleyeyim: Bir yönetmen bulacağım ve ben de filmin yapımcısı olacağım.”

Ardından bana, filmin yönetmeninin kim olacağını sordular. Martin Scorsese adında genç bir delikanlının yönetmen olacağını söylediğimde, ekiptekiler çok mutlu olmadı. Ancak, Scorsese bunu pek umursamadı ve hemen işe başladı.

• Ekiple en büyük tartışmalarımızı, filmin adı konusunda yaşıyorduk. Onlar, “Kurt Adamın Oğlu” ya da “Kurt Adamın Dönüşü” gibi bir isim olmasında ısrar ediyordu; çünkü böylesinin daha merak uyandırıcı olacağını düşünüyorlardı. “Godfather” olarak başlamıştım ve “Godfather 2” olarak devam etmek istiyordum. Böylesi çok daha anlamlıydı.

• New York’ta, Godfather 2 ve Godfather 3 filmi için sıkı bir tempoda çalışırken, bir gün kapım çalındı. Asistanlarımdan biri, ünlü bir mafya babası olan John Gotti’nin içerde beklediğini ve benimle tanışmak istediğini söyledi. Ben de bunun mümkün olmayacağını; çünkü çok meşgul olduğumu belirttim. Vampirlerle ilgili eski bir hikaye vardır; bir vampirin sizin bulunduğunuz odanın eşiğini geçip yanınıza kadar gelebilmesi için, öncelikle davet edilmesi gerekir. Ancak siz onlarla tanışmak istemezseniz, onlar da sizinle ilgilenmez, sizi tanımak istemez. Ve ben hiçbirini tanımak istemiyordum.

• “The Sopranos”u hiç izlemedim; çünkü tarzını biraz avam buluyorum.

• Bazı seyirciler, sinema koltuğunda oturmayı çok seviyor ve filmin künyesindeki son ismi görüne kadar yerinden kımıldamamayı tercih ediyor. Arkadaşlarının ve akrabalarının isimlerine rastlamayı mı hayal ediyorlar, hiç bilmiyorum.