Alman Ekspresyonist Sineması
Alman Ekspresyonist Sineması

Alman Ekspresyonist Sineması

Medeniyetler büyük kriz zamanlarında büyük ifade biçimleri/formları geliştirmektedir. İşte bu formlardan biri, 1. Dünya savaşının hemen sonrasında ortaya çıkmıştır. Alman dışa vurumculuğu/ekspresyonizmi, aslında, kendinden önceki klasik sanat anlayışına başkaldırı olmanın yanında – çağının yansıması olarak – bireysel anlamda yalnız kalan insanın isyanıdır. Gombrich’in ifadesiyle ekspresyonistler insanların çektiği acıyı, sefaleti, vahşeti ve tutkuları derinden hissetmeleri nedeniyle, sanatta güzellik ve uyumda diretmenin dürüst olmayı red etmekten başka bir şey olmadığını ifade etmektedirler.

Türün en karakteristik örneği olan Dr. Caligari’nin Muayenehanesi adlı sesiz film, bozulmuş bir zihnin hayallerini ve iç dünyasını yansıtır. Bu film, estetik farkını sahne içi düzenleme ve sahne plastiği ile oluşturur. Mekanlar ve oyuncuların bulunduğu arka plan, tamamen normalin dışında bozulmuş geometriye sahip görsellik içerir. Mekanlardaki geometri dairesel hatlardan tamamen uzak, sert ve sivri dönüşlü köşelere ve uçlara sahiptir. Bozuk bir zihnin iç dünyası bu şekilde dışa yansımış ve tasvir edilmiştir. Mekanın bu şekilde kullanılması, izleyicinin iç dünyasını baskılayacak bir estetik etki oluşturur. Aslında bu film günümüz klasik korku filmlerinin ilk örneklerinden sayılabilir. Filmin sahne plastiği dışında estetik anlamda etki oluşturan diğer bir yönü de yüksek kontrastlı ışık/gölge kullanımıdır. Bu ışık kullanımının kaynağı ise ekspresyonist resimler ve ressamlardır. Ayrıca filmin çekildiği pelikül filmi yapanlar tarafından tamamen el ile sarı renge boyanmıştır. Yani teknik olarak sadece siyah beyaz filmlerin çekilebildiği yıllarda, sarı rengin filmin her yerine hakim olduğu ve gometrik olarak bozulmuş mekanlara sahip bir çalışmaya imza atılmıştır.

Aslında filmin anlatı biçimi klasik öykülemeden uzak değildir. Film anlatı biçimi açısından yenilik içermez. Film esasen görsel tasarım üzerinden deneysel sinemanın ilk örneklerinden birini oluşturmaktadır.

Sosyal hayatta ise bu dönemin, yaklaşan Alman sosyalizminin/Hitler döneminin bir işareti olduğu varsayılmaktadır. Kısaca bu sanat akımı, o toplumun yansımasını karakterize etmiş ve peşinden gelen sosyal dönemin ilk işaretleri olarak yansımıştır. Bu dönemlerde ve sonrasında Amerika’ya giden Alman yönetmenler ise günümüzde kara film (film noir) olarak adlandırılan türün estetik temellerini oluşturmuşlardır.

Son tahlilde, güzeli ve güzel olanı tasvir etmekte karakterize edilen bizim medeniyetimiz en zor anlarda dahi umutlu olmayı sağlamaktayken, Avrupa’nın kurucu ülkelerinden birisi olan Almanya’nın, ruh dünyasını yansıtan ekspresyonizm, tam zıd özellikleri barındıran bunaltıcı bir atmosferle toplumuna ayna tutmaktadır.